.

4 Ekim 2014 Cumartesi

ÇANDA GEÇMİŞ AŞK PART 3

Akşama doğru eve dönüyorum. Annem kapıyı açıyor uykudan şişen gözlerle.Belli henüz saatin farkına varamamış ki kahvaltı ettin mi diye soruyor. ''Acıkmadım daha'' diyorum. Karşımda öylece oturuyor. Yeniden mi yatsam yoksa güne mi başlasamın telaşıyla hareketleri bocalarken duvardaki saati görüyor.

''9 mu olmuş?''

''Yat yat sen''

''Dünkü film kötü yaptı beni uyuyamadım''

''İzleme yat uyu dedim ama ben sana''

Acayip acayip yüzüme bakıyor.Suçlu gibi : ''Tam yatacaktım bak, yine bi film koydular.''

''Anne sen onu kaç kere izledin?''

''8-9 sefer herhalde. Şuraya kadar izleyeyim şurasınıda izleyeyim derken sonuna gelmişim''

''Bu akşam beraber izleriz''

''Ben bi yatıp kalkayım ama ayıp olmasın sana?''

Yüzü öyle yaramaz çocuk gibi ki atlayıp yanaklarını sıkıştırasım geliyor : ''Yat hadi yat sen. Uyandırırım seni. ''

Odasına doğru ağır ağır, küçük adımları sanki büyük bir güç halindeymiş gibi sanki sürükleniyor gibi yürüyor. Küçük odanın yanında duruyor sonra. Aklından çıkıvermiş olan bişeyi hatırlamak için yüzünü türlü türlü ifadelere sokuyor. : ''Seni bi çocuk aradı ama''

Annem için beni biri aramışsa 30 yaşındaysa bile çocuktur ''Ne zaman?''

''Öğleye doğruydu galiba. Burak'tı sanırım. Güzel bir sesi vardı''

''Bişey mi dedi ne dedi?''

''Sahi bi numara bıraktı ama masanın üzerine not aldım saksının yanındadır''

Birden mideme bi sancı giriyor. Burak beni yanından ayrıldığım gibi neden arıyordu. Ona bu gecenin tekrarlanmayacağını söylemiştim oysa. Midemdeki sancı göğüs kafesimi bastırıyor.

Annemin yazdığı numaraya bakıyorum. Bu sayıların beni nereye ittiğini anlamaya çalışıyorum. Diğerlerinden farksız kişiliksiz sıradan rakamlar. 2 gündür midemi bulandıran Çan'ın o boğuk kokusu şimdi boğazıma yapışmış sanki beni öldürmek istercesine af diliyor benden. Ne için af diliyordu Çan benden?

Telefon etmem gerekiyor. Daha doğrusu telefonlar. İlk aramayı yaptıktan hemen sonra kamilkoç'u arayıp İstanbul için bilet ayırttırmalıyım. Nottaki numaraları tuşlamaya başlamadan önce hangisini arayacağımı bilemediğimi farkediyorum. Nottaki rakamları tuşlamaya devam ederken televizyonda açık kalmış olan radyoda yüzyüzeyken konuşuruz çalıyor. Tam sırasıydı. Arama tuşuna basıyorum


Karşıma gülerken telefonu açmış bir kız çıkıyor. Burak'ın birazdan geleceğini söylüyor. Sessizlik sonrası. Bu sessizliği çok yaşar oldum bu zamanlar. Sessizliğim büyüdükçe yazasım geliyordu aslında. Bu gidişle ya yazar olacaktım yada deli. İkiside aynı bok gerçi. Yine hayatıma girer gibi yapıp gitmişti. Olacağını sandığım bugüne bakarken içimde yoktan başka bişey göremiyordum. Ona karşı bunca bekletimin içimde biriktiği bomba patlayacak olsa etrafa kan mı sıçratırdım sade? Acı. Onunla hayat sadece acımasızdı. Sadece hayatı kaçırıyordum onunla. Onunla neyi erken yaşasam,hangi yolda erken yol alsam birgün dönüp baktığımda hep olanlara geç kalışımı görüyorum. Hayat onunlayken hep benden önce akıyordu. Hayatım azaldıkça ben bitmiyordum aksine hayat aktıkça, hayat küçüldükçe ben büyüyorum sanardım. Oysa beni asıl çoğaltan onun benden eksilttikleri oluyordu. Onun doğrularını bulana kadar ardında yatan yanlışları seriyordu önüme ve daha o yanlışlara bakamadan gidiyordu. Bu kızın sesiyle Çan'ı garajdan, Burak'ıda en derinlerimden terk ediyordum.

Kayıtsız şartsız sessizlik.. Göz ucumda annemin salonda bıraktığı cips ve tam sönmeyen sigarası. 











...
Kahve kokusuna karışan cümleler miydi beni geçmişe götüren yoksa kahve gözleri mi. Varsın gitmesin geçmişe. Öfkenin doruğunda yalnızlık demleriz

                                                                                                      S.B.M.H.Y



Kitap okuyan olsa anlar aslında. Anlaşılmıyorsada edebiyat olsun


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder