.

7 Ekim 2014 Salı

ÇANDA GEÇMİŞ AŞK PART 5

Yeşim'in duyguları karmakarışıktı. Belki Efe'nin cenaze töreninden beri bilinçaltı ölmeyi çok istemişti ama şimdi böyle belirgin bir arzusu yoktu. Ancak ölümü özellikle kötü de bulmuyordu. Ne olacaksa olacaktı. Şimdi duygularıda 5 duyusu gibi uyuşmuştu. Onun için kaderi onu pek ilgilendirmiyor, düşük vücut ısısı yaşama güdüsünü engelliyordu. Uyuşturucu etkisi bol bol içkininkinden farksızdı. 

Yeşim sonra mırıldanarak konuşan iki sağlık görevlisinin arasından diğer sedyede yatan Burak'ı gördü. Ansızın Burak için duyguduğu o kaygı ve uyuşukluktan kurtuldu. Ama suratı bembeyazdı Burak'ın. Yüzü Yeşime doğru çevrilmişti. Gözleri kapalı ağzı hafifçe aralıktı. Sanki suratını alevler yalamış ve kemikle cilt arasında kavrulan etin küllerinden başka bişey bırakmamıştı. 

Sonra..
Yeşim ısı düşüklüğünün neden olduğu sersemlikle yatarken, adamların mırıltıları ona bir ninni kadar ritmik geldi. Ancak elleriyle ayaklarının iğneler batırılıyormuş gibi sızlaması can acısının gitgide artması ve iki yanına yastıklara benzer bir şeyler yerleştiren sağlık görevlileri uyumasını engelliyordu. Kimyasal madde konmuş yada elektrikli bişeyler olmalıydılar, çünkü bunlardan el ve ayaklarını uyuşturan ateşten farklı, yatıştırıcı bir sıcaklık yayılıyordu. 

Boğuk boğuk ''Burak'ın da yardıma ihtiyacı varç'' dedi

Görevli ''O çok iyi'' diye cevap verdi. ''Kocanız için endişelenmeyin'' Kocam değil diyememişti Yeşim. Konuşurken solukları buharlaşıyor, küçük beyaz bulutçuklar oluşturuyordu. 

''Ama çok kan vardı ve benzi soluktu''

''Öyleydi olması gerekiyor. Biz onun öyle olmasını istiyoruz'' Diğer görevli ''Ama fazla soğuk olmamalı'' dedi. ''Efe bir buz kutusu istemiyor. O zaman dokularda buz kristalleri oluşuyor ve beyin fazla zarar görüyor'' 

Efe Burak'ı canlı bir ceset gibi mi istiyordu ?

Yeşimin kafası çocukluk anılarına doğru kaydı. Ama bunlar öyle çarpılıp garipleştiler ki.. Bilinç sınırlarını aşarak yarı uykulu bir ortamda olmalıydı. Şimdi biliçaltı anılarıyla kabuslara yakışacak oyunlar oynayabilirdi :

..Beş yaşındaki Yeşim evin arkasındaki bahçede oynuyordu. Meyilli açıklığın ana hatları aynıydı ama kafasının içinde süzülen kötü bir etken ayrıntılara karışıyor, otları yeniden boyuyordu. Şimdi otlar bir örümceğin karnı kadar kapkaraydı. Çiçekler de öyle. Taç yaprakları daha da kapkaraydı. Kırmızı ercikleri iri kan damlaları gibi parlıyordu.  Köpeğinin getirmesi için top atıyordu. Ancak köpeği topu getirdiğinde eline alamıyordu. Bunun nedeni topun çürüyen bir kalp olmasıydı. İçinde karıncık ve kulakçılarından gıvıl gıvıl saçılan sürüyle kurt ve böceğin olduğu bir kalp. 



Burak'ın arabasına binme kararını aldığı o saatleri anlatayım size : 


Hava kararırken eve dönüyoruz. Hep böyle olur zaten. Sokağa çıkmamak için binbir bahane bulan annem, bikez çıkıncada eve dönmek bilmiyor. Her kıpırtıda oyalanıyor. Yok çiçekçi kız, yok sağdan soldan gelen ve yağmur yağacak diyen bir iki şişman bulut, hayatla arasında kısa ve öz bağlar kuruyor. Hatta oyun dünyasının oradaki çiçekçiyle muhabbetini izlerken şunu düşünüyorum : Hayatla bağlanmanın ne kadar çok yolu var.. Ama annemin içini canlı tutmak yaptığı onca şey bir kararlılıkla ilerlemiyor. Yoğun çok yoğun ama bariz bölük pörçük, rastgele olan istekleri var hayatla. 

Yorgun vücuduna salonun başında koltuğa bırakıyor. Biri onun şu halini görse, canını işkeceden az önce kurtarmış olduğunu düşünecek. Beni saatlerdir sokakta oraya buraya sokan o değil sanki. Hey Allahım. ''Neyse sonunda eve geldikya.. Hadi kızım sende değiş üstünüde rahatla ben biraz daha kalırım bu koltukta..''

Odamda düğmelerimi çözerken aklıma yine o mektup geldi. İki düğme kala öylece kalakaldım. Gözlerim aklım fikrim mektubun bulunduğu çekmeceye gidiyor. O mektubu okumak istiyorum. Ama Efe ölmüştü ? Ama bu Efe'nin imzasıydı ? Ya bu bir şakaysa ? Ağır ağır soyunup Efe'den kalan tişörtü üstüme geçiriyorum. Beni şaşırtan onca acıdan sonra gelen bu mektubu açmak isteyişim. Üç kez derin nefe alıp açıyorum. 

''Kesinlikle. Kesinlikle açacağını biliyordum. Benim Efe olduğumu biliyorsun. Bu yazının bana ait olduğunu ve benim bu şekilde konuştuğumu biliyorsun. Senden tek istediğim hayatını sürdürmen. Bugün döneceğin evine Burak ile git. Ve uykusuz görünüyordun lütfen bırakta arabayı Burak kullansın..''

Ama Efe ölmüştü ? 

Şimdi anlıyorum niye Burak'a arabayı sürdürttüğünü. Çarpan araç Burak'ın olduğu tarafa çarpmıştı. Ya bu sağlık görevlilerinin konuşmaları. Allahım. Aaa sahi. Size Efe'yi tanıtayım. Allahın cezası Efe : 


Efe gittiği cehennemin 5 kat aşağısındaki lekeli yatağında, battaniyenin altında çırılçıplak yatıyordu. Genellikle uykusunda parçalanan etler, kırılan kemiklerle dolu rüyalar görürdü. Kan ve irin.. Yığınla kafatası. Bazen rüyasında kendisini kapkara gökyüzünün altında uzanan çorak bir yer bulurdu. Sürüyle insan acıyla kıvranarak ölürken, cehennemin yakışıklı prensi olanlar bu lanetlerilerin arasında dolaşırdı. Kadınlara zevkle bakardı. 

Efe hava kararırken gecenin yaklaştığını sezerek kalktı. Mezara benzeyen yuvasında doğrulup oturdu. Yine ölüm açlığı ve öldürme ihtiyacını dinliyordu. Aklına Yeşim ile Burak geldi. Yeşimi son gördüğünde gülümseyişi öyle tatlı ve hayat doluydu ki, Efe suratını çekiçle parçalamak istedi. Dişlerini parçalayacak, çene kemiğini kıracaktı. Ve kadın bir daha gülümseyemeyecekti!

Efe o gece bir motelin zevkini çıkardı. Genellikle terkedilmiş lunaparkın gerisindeki arsalardan birini tualet olarak kullanırdı. Her akşamda şişe suyu ve sıvı sabunla yıkanırdı. Parkın bir köşesinde bulduğu aynaya bakarak ustura ve aeresol tenekedeki köpükle traş olurdu. Gece yağmur yağdığı zaman dışarıda yıkanmaktan hoşlanırdı. Soyunur ve yağmurun üzerinden akmasını beklerdi. Dünyevi zevklerinden biri buydu. Diğeri ise hiç uyumamasını sağlayan ve tadı inanılmaz acı olan kahveyi yemek. Temizliğe önem verirdi onun için haftada 2 kez motelde kalırdı. Ancak pisliğinde kendine göre bir çekiciliği vardı. Ona özlemini çektiği cehennemin o pis kokusunu hatırlatırdı. Efe diğer dünya ile bu dünya arasında kalmış bir cehennem prensiydi. 


Aklını tamamen yitirmiş Efe kendini böyle görüyordu. Ve inanılmaz derece tehlikeliydi. Normal görünümü onun kesinlikle ilgi çekmemesini sağlıyordu. Ancak içinde yaşadıkları bambaşkaydı. 

Yeşim ve Burak'ın geçmişin zinciriyle bağlı olduğunu söylemiştim. O siyah paslı ve küflü zincir Efe'nin ta kendisiydi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder